İmam ve vaizlere de resmi nikah yetkisi verilecek mi?

CHP’li Hüsnü Bozkurt müftülere nikah kıyma yetkisinin imamları da kapsayacak şekilde genişletileceği iddialarını Başbakan’a sordu.

İmamlara resmi nikah yetkisi hazırlığı Meclis gündemine taşındı. CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, müftülere resmi nikah kıyma yetkisi veren kanun tasarısı tartışılırken, uygulamanın imamları da kapsayacak şekilde genişletileceği iddialarını Başbakan’a sordu.

Resmi nikah kıyma yetkisinin belediye memurları dışında il ve ilçe müftülerine de verilmesine yönelik TBMM Başkanlığı’na sunulan tasarının “Laik düzene aykırı” ve “İmam nikahını özendirici” nitelikte olduğu gibi gerekçelerle kamuoyunda tartışıldığı bir dönemde müftülerin iş yükünü karşılayabilmesi için yetkilerini imam ve vaizlere devredebileceği ve bu yönde çalışma yürütüldüğü haberlerinin basın yayın organlarına yansıdığını hatırlatan Bozkurt, haberlerin doğru olup olmadığını sordu.

İNSANLARIN DİNİ NİKAH KIYMASININ ÖNÜNDE ENGEL OLMADIĞINA GÖRE, MÜFTÜ VE İMAMLARA NİKAH KIYMA YETKİSİNİN VERİLMESİNİN GEREKÇESİ NEDİR?

Müftülerin resmi nikah kıyma yetkisini imam ve vaizlere devredebilmesine yönelik bir çalışma varsa, bunun alt yapısının nasıl olacağına dair bilgilerin kamuoyu ile paylaşılmasının düşünülüp düşünülmediğini soran CHP’li Bozkurt, “Halihazırda resmi nikah kıyma görevini belediye memurları yürüttüğüne ve resmi nikahla evlenen insanların istedikleri takdirde dini nikah kıymasının önünde engel olmadığına göre, müftü ve imamlara nikah kıyma yetkisinin verilmesinin gerekçesi nedir?” diye sordu.

KIRSAL BÖLGELERDEKİ NİKAH KAYITLARI NASIL TUTULACAK VE DENETLENECEK?

Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğe göre; nikah memurlarının, evlenmenin yapıldığı tarihten başlayarak 10 gün içinde düzenlenecek üç örnek evlenme bildiriminin iki örneğini o yerin nüfus müdürlüğüne göndermekle yükümlü olduğunu hatırlatan Hüsnü Bozkurt, nikah yetkisi müftü ve imamlara tanındığı takdirde, nikah işlemlerinin yanı sıra özellikle kırsal kesimlerde kayıt işlemlerinin tutulması ve evrakların ilgili birimlere ulaştırılması işlemlerinin ve bu işlemlerin denetlenmesinin nasıl sağlanacağını sordu.

KADINLARIN MEDENİ HUKUK ÖNÜNDEKİ HAKLARI NASIL KORUNACAK?

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki kentlerimizde kadınların pek çoğunun Medeni Kanun’un boşanma, nafaka, eşten miras ve velayet gibi aileye ilişkin konularda tanıdığı hakların hiçbirinden yararlanamadığına dikkat çeken CHP’li Bozkurt ayrıca şu soruları yöneltti:

* Müftü ve imamların kıyacağı nikahlarda boşanma işlemleri nasıl olacak, kadınların hukuk önündeki hakları nasıl sağlanacaktır?

* Özellikle kırsal alanlarda kız çocuklarının erken yaşta evlendirildiği, kadınların birçoğunun medeni hukuk karşısındaki haklarının korunamadığı pek çok araştırma ve istatistikle ortada iken, bu düzenlemenin erken yaştaki evlilikleri arttıracağı ve kadının konum ve haklarını daha da gerileteceği endişesini taşımıyor musunuz?

BOZKURT’TAN REFERANDUM ÇAĞRISI: “SEÇSİS’TEN VAZGEÇİLEREK KLASİK YÖNTEME GEÇİLSİN”

SEÇSİS SİSTEMİNİN GÜVENİLİR OLMADIĞINI BİZ HARİÇ TÜM DÜNYA ANLADI
CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, yaklaşan referandum öncesi SEÇSİS’i ve seçim güvenliğini Meclis gündemine taşıdı. Bozkurt, Anayasa değişikliği referandumunda, yurttaşların büyük çoğunluğunun talebi göz önüne alınarak SEÇSİS’ten vazgeçilmesi ve klasik yönteme dönülmesini istedi.

Uzun yıllardır Meclis gündemine taşınan Bilgisayar Destekli Seçmen Kütüğü Sistemi SEÇSİS, yeniden Meclis gündeminde.
CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle önerge vererek SEÇSİS ile ilgili sorunları sıraladı.

YSK’NIN NEDEN ISRARLA USYM SERTİFİKASI ALMAMAKTADIR?

SEÇSİS’in güvenilirliği konusundaki şüphe ve iddiaların yıllardır dile getirildiğini ifade eden Bozkurt, sisteme girilen verilerin yetkili kılınan kişilerce değiştirilebildiği endişelerinin, YSK’nın sistem için sertifikalı yazılım eserlerinin üst düzey güvenlik koşulları altında kaydının tutulmasını ve geriye dönük hukuki inceleme yapılabilmesini sağlayan Ulusal Yazılım Sertifikasyon Merkezi’nden (USYM) sertifika almadığının ortaya çıkmasıyla daha da arttığına dikkat çekerek, UYSM’nin, sertifikalı yazılım sistemlerinin üst düzey güvenlik koşulları altında kaydının tutulmasını ve geriye dönük hukuki inceleme yapılabilmesini sağladığı göz önüne alındığında SEÇSİS’in USYM sertifikası olmamasının gerekçesini ve kamuoyu nezdinde güven tesisi etmesi açısından alınmasının düşünülüp düşünülmediğini sordu.

SEÇSİS’E DIŞARIDAN GÖRÜLMEYECEK ŞEKİLDE AYARLANABİLEN YAZILIMLAR SAYESİNDE MÜDAHELE EDİLEBİLMEKTEDİR
Önergesinde “Her ne kadar YSK Başkanlığı tarafından, SEÇSİS’in, bünyesindeki teknik personel ve HAVELSAN uzman personelinin ortak çalışması sonucu gerçekleştirilmiş özgün ve milli bir yazılım olduğu dile getirilse de, kullanılan seçim sisteminin yazılımcısı olan Amerika’lı mühendis Clinton Eugene Curtis, 2004 yılında yaptığı açıklamada, seçim sonuçlarının, basit bir yazılımla, istenilen şekilde değiştirilebildiğini ifade etmiş ve dışarıdan görülmeyecek şekilde ayarlanabilen yazılımlar sayesinde hangi seçimde kimin kazanması isteniyorsa, oylara o şekilde müdahale edilebildiğini ve bunu kimsenin fark edemeyeceğini, bunun sadece oyları bire bir sayıp eşleştirerek ortaya çıkarılabileceğini dile getirmiştir.” ifadelerine yer veren Bozkurt, ABD’de kullanılmayan, Almanya’nın güvenli olmadığını anlayarak, son olarak da Yunanistan’ın, kuşkulu görerek kullanmaktan vazgeçtiği bu yazılımla ülkemizde seçimlerin yapıldığını ifade etti.

SEÇSİS’İN GÜVENİLİRLİLİĞİNİ “BY LOCK” U GELİŞTİREN TÜBİTAK MI DENETLİYOR?
2014 yılında YSK Başkanlığı’nın, SEÇSİS’in güvenilirliğine ilişkin bir önergeye verdiği yanıtta, TÜBİTAK Bilgi Güvenliği Araştırma Merkezi tarafından SEÇSİS üzerinde düzenli aralıklar ile sızma testleri ve güvenlik denetlemeleri yapıldığını ifade ettiğini hatırlatan CHP’li Bozkurt, “Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü’nün “By Lock” yazılımını TÜBİTAK’ta çalışan FETÖ yapılanmasına mensup kişilerin geliştirdiğine yönelik açıklamaları ve çoğu mühendis olmak üzere pek çok TÜBİTAK çalışanının FETÖ operasyonları kapsamında tutuklandığı göz önüne alındığında TÜBİTAK Bilgi Güvenliği Araştırma Merkezi tarafından SEÇSİS üzerinde düzenli aralıklar ile yapıldığı dile getirilen sızma testleri ve güvenlik denetlemelerinin ne kadar güvenilir olduğu düşünülmektedir?” sorusunu yöneltti.

SEÇSİS GİBİ WEB TABANLI UYGULAMALARDA % 100 GÜVENLİK OLMADIĞI BİLİMSEL BİR GERÇEKTİR
SEÇSİS’in yazılımının geliştirilmesinde büyük rolü olan Havelsan yetkililerinin kamuoyuna da yansımış olduğu üzere yapmış olduğu hiçbir sistemin yüzde yüz güvenilir olmadığı yönündeki açıklamalarına ve SEÇSİS gibi web tabanlı uygulamalarda %100 güvenlik diye bir şeyin bilimsel olarak da söz konusu olmadığı göz önüne alındığında, SEÇSİS’in güvenilir olduğuna dair yapılan açıklamaların dayanağını soran Bozkurt, “Sistemin yazılım kaynağı olan ABD’nin terk ettiği ve beraberinde pek çok Avrupa ülkesinin ‘Güvenli olmadığı’ gerekçesiyle kullanmaktan vazgeçtiği yazılımın ülkemizde kullanılmasının gerekçesi nedir?” diye sordu.

SEÇİM ZAMANI PEK ÇOK KİŞİYE GİRİŞ YETKİSİ VERİLMESİ GÜVENLİK ZAFİYETİ OLUŞTURUYOR
YSK’dan yapılan açıklamada SEÇSİS’in sadece sandık tutanaklarına ait bilgilerin girilmesi ve birleştirme tutanaklarının alınması için kullanıldığı, SEÇSİS uygulamalarına erişimin kurum personeli ve geçici seçim personeli tarafından sağlandığının dile getirildiğini belirten CHP Konya Milletvekili Bozkurt, bilişim terminolojisinde “admin” diye tabir edilen sisteme erişme yetkisi olan kişilerin güvenilirliği ve yetkinliğinin hangi kriterlere göre belirlendiğini, seçim zamanı sisteme erişimin “seçim personeli” olarak nitelenen çok daha fazla kişiye açılmasının, güvenlik zafiyeti oluşturduğu anlamına gelip gelmediğini sordu.

SEÇSİS’İN KRİPTOLOJİ DONANIMI KAMUOYUNDAN GİZLENİYOR

Bozkurt, önergesinde ayrıca;
“SEÇSİS sisteminin yazılımında hangi tür kriptoloji (donanımsal-yazılımsal) tekniklerinin kullanıldığı sorusu geçtiğimiz yıllarda da yetkili makamlara pek çok kez yöneltildiği halde cevap bulamamıştır. Dolayısıyla yazılımda kullanılan kriptoloji donanımı kamuoyundan gizlendiği gibi, son olarak YSK, ”SEÇSİS’in kriptolojisine yönelik gizlilik politikası uygulanmasının sebebi nedir?” sorusunu “SEÇSİS’in kriptolojisine ilişkin gizlilik politikası ile ilgili soru kurumsal bilgi güvenliği politikası çerçevesinde cevaplandırılmamıştır.” şeklinde yanıtlamıştır. Bu doğrultuda, SEÇSİS sisteminin yazılımında hangi tür kriptoloji (donanımsal-yazılımsal) teknikler kullanılmıştır? YSK yetkililerinin ifade ettiği ancak resmi internet sitesinde yer almayan “Kurumsal Bilgi Güvenliği Politikası”nın dayanağı (standardı) nedir?” sorusunu yöneltti.

BU TEKLİF GERİ ÇEKİLMELİDİR !

yeni-yeni-manset
Sevgili arkadaşlarım,
Sabırla okumanız dileği ile arzımdır :
26 üyeli Anayasa komisyonunda, 10 gün boyunca, sabahlara kadar, 15 AKP’ li ve 2 MHP’ li kardeşimize görüştüğümüz anayasa değişikliği teklifinin sakıncalarını, söyledikleri gibi basit bir sistem değişikliği olmadığını, tam bir TEK ADAM DİKTASI ve tam bir PARTİ DEVLETİ yaratacağını, bunun yol açacağı sorunları ve vahim sonuçlarını dilimiz döndüğünce anlattık.
Aslında zaten bildikleri gerçeklerdi söylediklerimiz.
Sonuçta parmaklar kalktı ve teklif komisyondan geçti.
Pazartesi gününden itibaren TBMM Genel Kurulunda görüşmeye başlayacağız.
Ülkemiz; çoklu bir terör saldırısı ve çok uluslu bir dış saldırı altında iken, bir hain darbe kalkışmasını henüz atlatmışken, milletimiz her gün şehitler verirken, insanlarımız terör saldırıları ile bunalmışken, Ordu’muz Suriye’ de savaşırken, bölgemiz ilan edilmemiş 3. dünya savaşının vekalet savaşları ile ateş çemberine dönmüşken, ekonomimiz durma noktasına gelmiş, döviz kurları almış başını gitmişken, sadece son 1 ayda 4 terör saldırısı ve bir büyükelçi suikastı gibi korkunç bir bilanço ortada dururken, 14 yıldır ülkemizi tek başına yöneten AKP iktidarı ve Sayın Erdoğan’ ın, TBMM’ ni böyle köktenci bir rejim değişikliğini ( halkımızın izlemesine de izin vermeden) tartışmak zorunda bırakması doğru da değildir, haklı da değildir, akıl işi de değildir, zamanlaması itibariyle uygun hiç değildir.
Acil ihtiyacımız bütün partileri bir araya getirecek bir MİLLİ BİRLİK sağlamaktır, milleti birbirine düşürecek bir referandum yarışı değil, hele OHAL şartlarında hiç değil…
BU TEKLİF GERİ ÇEKİLMELİDİR !
Sevgili arkadaşlarım,
Bu teklifin TBMM’ de 330 oyu bulamayacağına, bulsa bile milletimizin onaylamayacağına, referandumda HAYIR diyeceğine yürekten inanıyorum, inanmak istiyorum.
Zira, bu teklif yasalaşırsa;
Yayınlandığı tarihte, kullanabileceği pek çok icrai yetkinin yanısıra, mevcut Cumhurbaşkanı ( CB ) partisine dönüp Genel Başkan ( GB ) olabilecek ( 18. Madde- yürürlük maddesi – c fıkrası ), 6 ay içinde tek imza ile çıkaracağı CB Kararnameleriyle merkezi ve yerel bütün kamu yönetimini düzenleyebilecek ( 17. Madde ile getirilen Geçici 21. Madde B fıkrası ) ve idari yapıda bir il merkezli yönetim birimleri ( eyaletler ) oluşturabilecektir ( 9 ve 11. Maddeler ).
Bunun için 3 Kasım 2019 seçimlerini beklememiz de gerekmeyecektir.
Tabii, mevcut CB’ nın partisine dönüp GB olması ile şu andaki GB ve BB Binali Yıldırım ile hükümetinin durumuna, devlet yönetiminde ve iktidar partisinde ortaya çıkarabileceği sorunlara girmek istemiyorum. Umarım yaşayıp görmeyiz.
Bu teklif yasalaşırsa;
Partili CB, hükümeti kuracak, bu hükümetin TBMM’ nin güvenoyuna ihtiyacı olmayacak, sadece CB na karşı sorumlu olan bakanlara gensoru verilemeyecek, hesap sorulamayacaktır.
TBMM işlevsizleşecek, temsili bir organ durumuna düşecektir. CB’ nın gerekçe belirtmeksizin ve dilediğinde tek imza ile feshedebileceği bir Meclis’in yasama organı olarak özgür irade ile görev yapması düşünülemez.
Partili CB, YÜRÜTME erkini, herhangi bir denge – denetim mekanizması ile bağlı olmaksızın, tek başına kullanacaktır. Meclis’teki AKP çoğunluğu ile TBMM’ ni, yani YASAMA erkini kontrol edecektir.
Yarısını kendisinin seçeceği, yarısını da kontrolündeki Meclis’ten seçtireceği yüksek yargı organları ile YARGI erkini de kontrol edecek, 15 üyeli Anayasa Mahkemesinin 12 üyesini belirleyeceği için YÜCE DİVAN’ ın da tek hakimi olacaktır.
Böylece YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI erklerinin TEK ADAM elinde toplandığı, KUVVETLER AYRILIĞI ilkesinin – anayasaya aykırı olarak – yok edildiği, KUVVETLER BİRLİĞİ bile değil, tam bir KUVVETLER TEKLİĞİ rejimi oluşacaktır.
Anayasamızın değiştirilmesi teklif dahi edilemez 2. Maddesi yerinde duracak ve fakat DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ fiilen ortadan kalkmış olacaktır.
Bunun siyasi literatürdeki adı DİKTATÖRLÜK’ tür.
Öte yandan;
Partili Cumhurbaşkanlığı; partinin askeri, partinin polisi, partinin jandarması, savcısı, hakimi, öğretmeni, müdürü, memuru, kısacası PARTİ DEVLETİ sonucunu doğuracaktır.
PARTİ DEVLETİ, tek parti dönemine dönmek demektir.
Cumhuriyetin kuruluş döneminde başka parti olmadığından ve kurucu parti olmanın verdiği görevle bir zorunluluk olan tek parti yönetimine, 70 yıllık çok partili demokrasi deneyimini hiçe sayarak dönmek, nehirleri tersine akıtmaya çalışmaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ ni; diğer 56 İslam ülkesinden farklı kılan, AB ile üyelik müzakereleri yapmasını, Avrupa Parlamentosunda temsil edilmesini, çağdaş ve uygar bir demokratik hukuk devleti olarak dünyada saygı görmesini sağlayan bütün üstün niteliklerini terk ederek bir diktatörlüğe dönüştürmek, bu millete yapılabilecek en büyük kötülük, 93 yıllık Cumhuriyet tarihine yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Buna kimsenin hakkı yoktur, olmamalıdır.
Oluşacak bu TEK ADAM rejiminde, tek adama Başkan yahut Cumhurbaşkanı ya da başka bir isim vermenin bir anlamı yoktur.
Bu ucube diktatörlük rejimine, YERLİ VE MİLLİ demek de, TÜRK TİPİ demek de mümkün değildir.
Bu teklif kabul edilirse Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Saddam’ ın Irak’ ı, Esad’ ın Suriye’ si, El Beşir’ in Sudan’ ı gibi görülecektir. Hitler’ in Almanya’ sı, Mussolini’ nin İtalya’ sı gibi anılacaktır.
Bu teklif yasalaşırsa; halkımızın % 52 oyu ile seçilmiş Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 1980 – 1983 Milli Güvenlik Konseyi dönemindeki Kenan Evren yetkileri ile donatılmış olacaktır. Dünyada saygınlığı kalmayacaktır.
Sayın Erdoğan’ ın Kenan Evren olmaya ihtiyacı yoktur. O’ na bu kötülüğü düşmanı yapmaz, biz de yapmamalıyız, hele partisi hiç yapmamalıdır.
Başbakanken Sayın Erdoğan’ ın da, CB iken Sayın Abdullah Gül’ ün de defaatle söyledikleri gibi anayasamızda Cumhurbaşkanına verilen yetkiler çok fazladır, azaltılmalıdır.
Cumhurbaşkanlığı temsili bir görev olmalı, parlamenter sistem ve Başbakan güçlendirilmelidir ( böylelikle şikayet edilen yönetimde iki başlılık sorunu da giderilmiş olacaktır ). Kuvvetler ayrılığı KATI KUVVETLER AYRILIĞI olarak düzenlenmeli, özellikle YARGI’ nın siyasetin etki alanından çıkarılması mutlaka sağlanmalıdır.
Ancak bütün bu rejim tartışmaları, eğer mutlaka yapılacaksa, herhalde uygun ortam ve şartlarda ve behemahal demokratik kitle örgütlerinden akademik dünyaya tüm toplum kesimlerinin katılımı ile özgürce yapılmalı, aceleye getirilmemelidir.
Sevgili arkadaşlarım;
Yazdıklarımı, CHP MV Hüsnü Bozkurt’ un değil, çok okuyan, ülkesini ve milletini çok seven, halkının ve çocuklarının geleceği için endişe duyan, yaşamını milletine hizmetle geçirmiş 43 yıllık bir Türk Hekimi’ nin, duyarlı bir vatandaşın düşünceleri olarak okumanızı, değerlendirmenizi rica ediyorum.
Yazdıklarıma katılmayabilir, endişelerimi yersiz bulabilirsiniz, eyvallah !
Ama sizden tek istirhamım, değişiklik teklifini TBMM internet sitesinden elde etmeniz ve bu söylediklerim ışığında dikkatle tekrar tekrar okumanızdır.
Saygılarımla…

BÜYÜK ATATÜRK ANDOLSUN

10-kasim-husnu-bozkurtBÜYÜK ATATÜRK ANDOLSUN;

Bizler, milletimizle birlikte; emanetin olan laik ve demokratik Cumhuriyeti son nefesimize kadar koruyacak, fikirlerinin, devrimlerinin ve eserlerinin yorulmaz takipçisi olacak ve mirasın olan AKIL ve BİLİM’in yol göstericiliğinde gösterdiğin hedefe yılmadan yürüyeceğiz!Ülkemizi emperyalist planlara, milletimizi hilafet özlemcilerinin gaflet, dalalet ve ihanetine asla kurban etmeyeceğiz!

YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE!

YAŞASIN LAİK CUMHURİYET!

RUHUN ŞAD OLSUN ATAM!

Dr.Hüsnü BOZKURT

CHP Konya Milletvekili