M. Hüsnü Bozkurt: AKP’nin Cemaat’in siyasi ayağıyla bir sorunu yok

14915700_10209440399144999_1971757388379353999_n

GATA’nın bahçesinde Suriyeliler eğlence düzenliyor… YAŞ’ın yeni yapısıyla ordunun terfi geleneği alt üst edildi.

Nurzen Amuran: Öncelikle FETÖ darbe girişiminden sonraki süreci değerlendirelim: Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir haberyer almıştı “Suriye’de IŞİD saldırısında ağır yaralanan uzman çavuşumuz GATA’nın yanık tedavi bölümü dolu olduğu için Adana’da bu konuda uzmanlığı bulunmayan bir hastanede şehit oldu.” denilmişti. Bakanlıkta, ‘GATA’da yanık ünitesinde nöbetçi doktor yok’ yanıtını vermişti. Sayın Bozkurt, uzun yıllar askeri doktor olarak görev yaptınız. Terörün yoğun yaşandığı bir süreçte, askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığına bağlanmasını doğru buluyor musunuz?

M. Hüsnü Bozkurt: Hiçbir yönden doğru bulmuyorum bu kararı. Darbe girişimi ile nasıl bir ilişki kuruldu bilemiyorum, ama OHAL bahane edilerek gerek GATA’nın, gerekse askeri hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi ile TSK, askeri hekimlik hizmetlerinden mahrum bırakılarak ciddi ve ağır sonuçları ileride ortaya çıkacak bir zafiyet içine düşülmüştür. Üstelik “FETÖ sızmış” gerekçesi bahane edilerek alınan bu karar, tam bir kara mizah örneğidir. Zira, devredilen bakanlığın da bir başka tarikat – Cemaat yapılanması ile anıldığı bilinen bir gerçektir. Hele Sağlık Bakanı’nın GATA ve askeri hekimler hakkındaki haksız ve hakaretamiz sözlerinin devlet adamı ciddiyeti ile de bağdaştırılması hiç mümkün değildir.

GATA’NIN BAHÇESİNDE SURİYELİLER EĞLENCE DÜZENLİYOR

Dünyanın pek çok ülkesinde askeri hastaneler var değil mi?

Elbette.NATO üyesi bütün ülkelerin ordularında kendi sağlık hizmetleri ve buna bağlı uzmanlık alanları bulunmaktadır. Keza Çin, Güney Kore, Hindistan ve daha pek çok güçlü ordular için de durum aynıdır. Kaldı ki; kimyasal, biyolojik, nükleer tehditlere karşı savunma, hava, uzay, su altı hekimliği, harp cerrahisi gibi özel uzmanlık gerektiren alanlarda, sivil tıp fakültelerinde eğitim verilmediği de ortadadır. Ülkemizde de bahsi geçen hekimlik faaliyetlerini yürütmekle sadece GATA ve askeri hastaneler yetkili kılınmıştır. Aynı şekilde, rehabilitasyon merkezleri ve gazi uyum evlerinde sunulan hizmetler de askeri uzmanlık gerektirmektedir. Bu uzmanlık alanlarında Sağlık Bakanlığı’nın yetişmiş hekimi olmadığı gerçeği göz önüne alındığında, oluşan zafiyet ve sonuçları, umarım yanlıştan kısa sürede dönülerek giderilir.

Öte yandan GATA’da tedavi gören yakınlarını ziyaret edenler, devir öncesi ziyaretlerinde hastane girişinde güvenlik kontrolünden geçtiklerini, ancak mevcut durumda hiçbir kontrole tabi tutulmadıklarını dile getirmektedir. Hastane bahçesini Suriyelilerin mesken tuttuğu, burada kendi aralarında eğlence düzenledikleri dahi tarafıma iletilen şikayetler arasındadır.

YAŞ’IN YENİ YAPISIYLA ORDUNUN TERFİ GELENEĞİ ALT ÜST EDİLDİ

Türk ordusunda subay olarak görev yaptığınız için soruyorum. Ordu da KHK’lerle gelen yapısal değişikliklerin hangilerini onaylıyorsunuz, onaylamadıklarınızın sakıncaları gelecekte neler olabilir?

Elbette TSK’da bir takım yapısal ve kurumsal değişiklikler yapılma ihtiyacı olduğu söylenebilir. Bu söylem doğru da olabilir. Ama bu tür çok önemli ve ülke güvenliği ile ilgili değişikliklerin herhalde OHAL kararnameleri ile yapılması düşünülemez. Esasen OHAL ilan gerekçeleri dışında ve süresini de aşan bu kalıcı değişikliklerin Anayasamıza aykırı olduğu da kesindir.

Kararnamelerle, Türk Ordusu; Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı’na, YAŞ’ı Başbakanlığa, Kuvvet Komutanlıkları Milli Savunma Bakanlığı’na, Jandarma ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları İçişleri Bakanlığına, Hastaneleri Sağlık Bakanlığına, Okulları Milli Eğitim Bakanlığına, yargısı Adalet Bakanlığına bağlanarak, 7 ayrı merkezden yönetilen, komuta bütünlüğü kalmamış, kendi subayını eğitme ve personelini yargılama olanakları elinden alınmış bir garip yapı ile adeta paramparça edilmiştir. Hele YAŞ’ın yeni yapısı ile (siyasetçi çoğunluk ) ordunun terfi geleneklerini alt üst etmesi ve siyasete bulaştırması kaçınılmazdır, ki akıl alır gibi değildir. Bu nedenle yapılan değişikliklerin hiç birini onaylamıyorum.

Gündeme oturtulan bir başka konu da idam cezasının geri gelmesi. Ünlü Ceza Hukuku profesörü Faruk Erem Hocamız, ”İdam, öç alma duygusunun tezahürüdür” derdi. Siz bir hekimsiniz. Hayat kurtarmakla yükümlüsünüz. Siyasi idamların yol açtığı sorunlarıyaşayan bir toplum olarak,idam tartışmasını doğru buluyor musunuz?

Ben idamın tartışılmasını hiçbir koşulda doğru bulmam, bulmuyorum. Hele şimdi tartışıldığı zeminde asla. 15 Temmuz sonrası ortaya atılmış, tamamen – sizin de sorunuzda belirttiğiniz üzere – öç alma duygusu ve popülist yaklaşımla başlatılmış yapay bir tartışmadır. Kaldı ki, geriye yürümeyeceği, dolayısıyla gündeme getirilme nedeni olan darbecilere uygulanamayacağı da açıktır.

AKP’NİN FETULLAH GÜLEN CEMAATİNİN ANA UNSURLARI VE SİYASİ AYAĞI İLE BİR SORUNU YOK

Darbe komisyonu oluşturulurken, Komisyona seçilen AKP’li üyeler tartışma yarattı. Özellikle medyada Fetullah Gülen’i övücü konuşmalar yapan kişilerin seçilme tercihi, AKP’nin FETÖ tepkisiyle nasıl örtüşüyor? Bu seçimlerde sadece siyasi kaygılar mı rol oynadı?

AKP iktidarı ve Sayın Erdoğan’ın; “ Allah’ın lütfu “ saydıkları bu darbe girişimini fırsata çevirerek, laik cumhuriyeti “referansı İslam olan” bir din devletine dönüştürmek üzere kendi karşı devrim darbelerini yapmakta oldukları yaygın bir kanıdır. Buna ben de katılıyorum. Bu nedenle, 2013 Aralık ayından sonra, AKP’nin terör örgütü olarak tanımladığı Fetullah Gülen Cemaati’nin ana unsurları ve özellikle siyasi ayağı ile bir sorunları olduğunu da hiç düşünmüyorum. Darbeyi de, FETÖ dedikleri yapılanmayı da, komisyonu da, OHAL’i de kendi menzillerine (ki o menzilin kimlerin menzili ile aynı olduğu kendi ifadeleri ile sabittir ) ulaşmak için bir tramvay olarak kullanıyorlar, tıpkı demokrasiyi kullandıkları gibi. Bu nedenle araştırma komisyonundaki AKP üyelerinin kim oldukları artık fazla bir önem taşımıyor. Zira niyet bellidir.

FETÖ konusunda ABD’nin rolünü ve etkinliğini biliyoruz. Darbe girişiminin somut kanıtlarını gösterdiğimiz halde ABD olaya kayıtsız kaldığı gibi geçenlerde ABD Eğitim Bakanlığı, Teksas’taki FETÖ bağlantılı sözleşmeli Harmony Okullarına 26,7 milyon dolar finansal destek kararı aldığını duyduk. Bunun Türkiye açısından anlamı nedir? FETÖ’ye sahip çıkmak mıdır, Gülen’in İadesi artık hayal midir?

Bu konuda söyleyebileceğim Fetullah Gülen hareketinin bir ABD ( CIA ) projesi olduğu ve emperyal planlar doğrultusunda, özellikle BOP kapsamında, kullanıldığıdır. Bu bağlamda ABD’ nin, Gülen’ i de, örgütünü de işine yaradığı sürece kullanacağı ( ki halen yaradığı görülüyor ), işi bittiğinde de terk edeceği, tüm dünya örnekleri ile bilinmesi gereken bir gerçektir. Tıpkı, ülkemizde ve bölgemizde kullandığı diğer kişi ve kurumların da bilmesi gerektiği gibi. Gülen’ in iadesine gelince, bunun söz konusu olduğunu bile sanmıyorum. Ne AKP ve Erdoğan istemektedir, ne de ABD ve CIA vermeyi düşünmektedir.

Ülkemizde başarılı oldukları bilinen 155 okul bir proje kapsamına alındı. Gerek öğrencilerde gerekse velilerde büyük endişe var. Bilimsel eğitim yerine dindar bir kuşak yaratma hedefiyle bu düzenlemelerin yapıldığı söylentisi yaygın.. Proje okullarında neler oluyor?

Proje okullar dedikleri ve 155 okulu kapsayan bu uygulama ile çağdaş, laik ve bilimsel eğitim uygulayan, akademik başarı anlamında kendini kanıtlamış öğretmen kadrosu ve öğrenci profili bulunan Türkiye’nin gözde okullarının içinin boşaltılması ve bunların da dindar ve kindar nesiller yetiştirecek diğer malum okullara benzetilmesinin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Nasıl emperyalist güçler bölgemizde laik ve demokratik bir Türkiye’yi kendi gelecek planları açısından bir tehdit olarak algılıyorlarsa, AKP de yaratmak istediği yeni Türkiye’de eğitim veren okullara tahammül edemiyor.

KİMSE HİTLER’İN ADALET BAKANI FRANK’A ÖZENMEMELİDİR. HUKUK BİR GÜN HERKESE LAZIM OLUR

Batı, darbe girişiminden sonra şu uyarıyı yaptı: ”Darbede aktif olanları elbette cezalandıracaksınız.” Ancak, “Suçun ve cezanın şahsiliği, savunmanın kutsallığı kanunsuz ceza olamayacağı, ceza hukukunun geriye yürümeyeceği ve de masumiyet karinesi” ilkeleriyle bağdaşan bir yargılama olmasını talep ediyoruz” dedi. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz. Yargı, kumpas davalarındaki adaletsizliklerden bir ders çıkardı mı, ne dersiniz?

En ufak bir ders çıkarılmadığı ortadadır ve esasen böyle bir niyet de yoktur. Çünkü, kumpas davaları ile ne yapılmak istenmişse, bugün de aynı amaç güdülmektedir.Biraz önce de belirttiğim gibi, Erdoğan – AKP iktidarının nihai hedefi, 1923 Cumhuriyeti ve Atatürk Türkiye’sini kendi hedefleri doğrultusunda dönüştürmektir. Hukukun üstünlüğüne dayanan bir adalet sistemi, tarafsız ve bağımsız yargı, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Demokrasiyi tramvay sayanlarınsa böyle bir derdi olmadığı açıktır. 15 Temmuz sonrası yaşadığımız süreçte, suç tanımı yapılmamış, neyle suçlandıklarını bile bilmeyen onbinlerce insan, sorgusuz sualsiz, savunma hakları da ellerinden alınarak, kamudan atılmış, neredeyse açlığa mahkum edilmişlerdir. Kimi zaman,“At izi it izine karıştı “ diyenler, hemen ardından “ Ne mağduru, mağdur falan yok “ diyebilmişlerdir. “ İktidarımızda FETÖ 15 kat güçlendi“diyenler sonrasında “FETÖ bizim zamanımızda palazlanmamıştır“ demekte beis görmemişlerdir. Bu denli gayri ciddi yaklaşımlar ve söylemlerle yürütülen bir sürecin, adalet üretmesi de, vicdanlarda adalet duygusu uyandırması da beklenmemelidir. Batı’ da bizimle aynı endişeleri taşımakta haklıdır, ki yıllardır Türkiye ile ilgili raporlarında aynı uyarılara yer veriyorlar. Sonuç olarak, adaletin büyük yara aldığı görülmektedir. Nihayet Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılan bir açılış töreniyle yürütmenin himayesine sokulan ve cübbesinde ilik düğme arayan bir yargı ile karşı karşıyayız. Bağımsız ve tarafsız yargıyı, evrensel hukuk ilkelerini özümsememiz şarttır. Hukukun ideolojilere göre işlemesi vahim olduğu kadar, tehlikelidir. Kimse Hitler’in Adalet Bakanı Frank’a özenmemelidir. Hukuk bir gün herkese lazım olur.

DEMOKRATİK OLGUNLUĞA ERİŞEMEYEN SİYASİLERİN ÇOĞUNLUKTA OLDUĞU BİR ÜLKEDE BAŞKANLIK SİSTEMİ NELERİ DEĞİŞTİRİR

Sayın Bahçeli’nin Başkanlık açıklamalarından sonra Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş da, “Başkanlık sisteminin, Türkiye’nin daha etkin bir yönetime kavuşması bakımından doğru olacağı kanaatindeyiz.” deme fırsatını buldu. Başkanlık sistemi bir yönetim modeli midir, yoksa bir rejim değişikliği midir?

Parlamenter demokrasi içinde Cumhurbaşkanı çıkıp, “Mevzuat hazretleriyle bu işi yürütmeye kalksaydık yanmıştık” sözleriyle açıkça yasalara uymadığını, yasaları ayak bağı olarak gördüğünü beyan ediyorsa, “Ben seçildim isteseniz de istemeseniz de Türkiye’nin yönetim şekli fiilen değişmiştir, şimdi bu fiili duruma uygun anayasa yapılmalıdır “ diyerek Anayasa’yı yok saydığını açık açık söyleyebiliyorsa, Kuvvetler Ayrılığı değil, Kuvvetler Uyumu isteyebiliyorsa, neyin amaçlandığı bellidir. Dediğim gibi hedef 1923 Cumhuriyeti ve Atatürk Türkiye’sini tasfiye etmek, Başkanlık diyerek, örneği bulunmayan, ne olduğu da söylenmeyen bir modelle Yeni Türkiye denilen Din Devleti’ne ulaşmaktır. Elbette demokrasi tramvayına da artık ihtiyaç duyulmayan bir Yeni Türkiye…

Demokrasilerin özelliği kurumların birbirini denetlediği dengelediği düzeni getirmesidir. Sizin de değindiğiniz gibi henüz demokratik olgunluğa erişemeyen siyasilerin de çoğunlukta olduğu bir ülkede başkanlık sistemi neleri değiştirir? Sözgelimi TBMM etkin rolünü koruyabilir mi, denetim görevi kimin eline geçer?

Zaten Erdoğan – AKP iktidarı 7 Haziran 2015 seçimlerinden beri TBMM’ni işlevsizleştirmek, devre dışı tutmak için elinden geleni yaptı, yapıyor. 15 Temmuz ihaneti ve ardından girdiğimiz OHAL sürecinin de bu amaçla kullanıldığı çok açık. Cumhurbaşkanı’nın “Allah’ın lütfu“ dediği, Başbakan’ın da “Başkanlığın kapısını açtığını” belirttiği 15 Temmuz’ un OHAL ortamında, KHK’lerle yönetilmeye çalışılan ülkemiz, şimdi bir de BAŞKANLIK adı verilmiş keyfi TEK ADAM yönetiminin cenderesine sokulmak isteniyor. Henüz Parlamenter Demokratik Sistem yürürlükte olduğu halde; darbe fırsatçılığı ile anayasa ve yasalar hilafına bir TEK ADAM yönetimi oluşturulmuş, denge denetim mekanizmaları berhava edilmiş, kuvvetler ayrılığı rafa kaldırılmış, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yok edilmişken, ne olduğu tarif bile edilmeyen Türk Tipi Başkanlık SistemindeTBMM’nin yasama ve denetim görevini yerine getirebileceğini, değil söylemenin, düşünmenin bile mümkün olmadığı kanısındayım.

YSK’nın oy pusulalarını bastırdığı haberiyle birlikte bu pusulaların erken seçim için mi yoksa başkanlık sistemine yönelik halk oylaması için mi bastırıldığı tartışmaları başladı. Erken seçim AKP’yi hangi sıkıntılardan kurtarır? Erken seçim FETÖ’nün siyasi kanadını temizlemek için kurtarıcı mı olacak, ne dersiniz?

Erken seçimin AKP’yi ve Erdoğan’ı herhangi bir sıkıntıdan kurtarması da, bugünkü sandalye sayısını koruması da mümkün değil kanısındayım. Kaldı ki, yıllardır TBMM’yi yok sayan bir anlayışın, bir erken seçimle Meclisin ülke gündeminin ana konusu olmasını tercih edeceğini hiç düşünmüyorum. Erdoğan’ın tek gündeminin, Başkanlık tramvayı ile 2023 hedefine ulaşmak, olduğunu düşünüyorum. Bunun için tüm gücünü Başkanlık adını verdiği tek adam yönetimini elde etmek için kullanacaktır. Dolayısıyla, TBMM’den geçirebilirlerse, referandum beklenebilir. Ama ülke, içeride terör, dışarıda savaş belaları ile boğuşur, OHAL ile yönetilirken, üstelik ekonomi ciddi bir kriz yaşarken bunun da – bu koşullar devam ettiği sürece – çok zor olacağı söylenebilir. Yaşayıp göreceğiz tabii.

Varsayalım erken seçim olacak. Siz erken seçime hazır mısınız?

Az önce de ifade ettiğim gibi, bir erken seçim olasılığı görmüyorum. Ancak CHP; Kuvva-yı Milliye ruhundan ve Atatürk’ün aydınlanma devriminin siyasal örgütü olma bilincinden aldığı güçle, devrimci – sol kimliği ve kadrolarıyla, toplumun her kesimini kucaklayan – iktidarın da kopyaladığı – projeleri ve ülke sorunlarına yönelik çözüm politikalarıyla her zaman seçime hazırdır. Ve unutulmamalıdır ki; özellikle bugün, yani Türkiye’yi 21. yy da darbe yapılabilir bir ülke olma ayıbı ile yüz yüze bırakmış, AKP kadrolarının iktidarını, ancak OHAL rejimi ile sürdürebildiği böylesi bir ortamda, CHP’ye her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç olduğu kesindir.

Son sorumuz dış politikamızla ilgili. Amacımız,Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü ise dış politikada nasıl bir üslupla talebimizi ve kararlılığımızı dile getirmeliyiz? Bölgesel istikrarın korunmasında Türkiye’ye düşen sorumluluk ne olmalı?

Erdoğan – AKP İktidarının yıllardır inatla sürdürdüğü dış politikanın ne denli yanlışlarla dolu olduğu ve 180 derece değiştirilmesi gerektiği defaatle Genel Başkanımız ve parti sözcülerimizce dile getirildi, biliyorsunuz.

Üstelik AKP ve Erdoğan; Atatürk ve İnönü’yü “ İki ayyaş “ ayıbı ile küçümsemenin, öğütlerini kulak ardı etmenin,

CHP’nin uyarılarını dinlememenin bedelini milletimize ve özellikle de çocuklarımıza ödetiyorlar.

Ne demişti Atatürk; “ Türkiye’yi yönetirken şu 3 temel doğrudan ayrılmayınız:

A) Kuzey komşumuzla (SSCB – Rusya) ile iyi geçinin,

B) Emperyalist planlara asla dahil olmayın,

C) Yakın Doğu (Orta Doğu) Arap devletlerinin kendi aralarındaki mezhep kavgalarına taraf olmayın, bulaşmayın !”

Ya İsmet İnönü ne söylemişti; “Büyük devletlerle politika yapmak ayı ile yatağa girmek gibidir, dikkat etmezseniz ezilirsiniz !”

Erdoğan – AKP iktidarları bu uyarıların hiç birini dinlemedi ve dört hatayı da yaptı. Hem de tüm ikazlarımıza rağmen.

Rus uçağını düşürme, BOP Eşbaşkanlığı, hem Suriye’de, hem Irak’ta, hem de İsrail ile ilişkilerde uyguladıkları mezhepçi, dinci politikalar ve büyük devletlerle ilişkilerdeki özensizlik, verilen sözlerin tutulmaması, imzalanan anlaşmaların yok sayılması v.s. Bu yanlış politikaların ve akıl dışı tercihlerin başımıza ne dertler açtığı ortada.

Bundan sonra ne yapılmalı?

Şimdi, Basra harap olduktan sonra yani, bu yanlışlardan kısmen de olsa dönülme çabaları elbette desteklenmelidir, destekliyoruz. Rusya ile ilişkilerin düzeltilmesi ( aslında hiç bozulmamalıydı ) tabii ki doğrudur. Keza İsrail ile de ( Elbette imzaladıkları anlaşmanın utanç verici haksızlığını saklı tutuyorum ) öyle.

Ancak kimi yanlışlarda hala ısrar etmekten, bölgeye hala Sünni gözlükle bakma inadından ne yazık ki bir türlü kurtulamıyorlar. Hala Suriye’de El Nusra hamiliğinden ( ki Erdoğan arabuluculuk yaparken Çavuşoğlu terörist diyor ), ÖSO’dan demokratik güç üretme hayalciliğinden vazgeçemiyor, meşru Suriye yönetimi ile ilişkileri düzeltme yoluna giremiyorlar. Hala “ Musul’a Sünni Türkmenler, Sünni Araplar, Sünni Kürtler girmelidir. Şii milisler olmamalıdır “ diyor, Irak nüfusunun % 65 inin Şii olduğu gerçeğini görmezden geliyor, meşru Irak yönetimini ve Başbakanını aşağılıyor, sonra da görüşmek için heyet gönderip, ciddiye alınmayı bekliyorlar. Fırat Kalkanı harekatının kamuoyuna yansıyan nihai hedefi ( Cerablus hattı boyunca 98 e 40 km, lik güvenli bölge ) ile sınırımıza 250 km uzaktaki Rakka’ya uzanacağı söylemlerinin nasıl bağdaştırıldığı da meçhul.

Konu çok kapsamlı, daha fazla uzatıp okuyucularınızı sıkmak istemem, ama Erdoğan – AKP politikalarının ne ülkemizde, ne bölgede istikrara hizmet ettiğini söylemek, yazık ki, mümkün değil.

Dileğimiz muhalefetin eleştiri ve önerilerinin yol gösterici olması özellikle dış politikada iktidar-muhalefet arasındaki diyalog sürecinin oluşturulması. Çok teşekkürler.

Ben teşekkür ederim.

Nurzen Amuran

Odatv.com

 

Cumhuriyetimizin 93. Kıvanç Yılını Kutluyorum

husnu-bozkurt

Bugün; çağdaş ve özgür bir toplum yaratmak için tüm azim ve iradesiyle antiemperyalist ulusal bağımsızlık savaşını kazanan yüce milletimizin, bu zaferi Cumhuriyet ile taçlandırdığı o büyük günün 93. yıl dönümümü.
Bugün; etnik köken ve mezhep ayrımı gözetmeksizin, kadın-erkek, genç- yaşlı, küllerinden doğmuş bir halkın, adalete, barışa, özgürlüğe kucak açtığı o kutlu gün.
Bugün; günümüzde de var olduğu üzere saltanat heveslilerinin, Cumhuriyetin ışığında yok olduğu, demokrasinin, laikliğin ve milli egemenliğin mutlak kılındığı gün.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin ne kadar sağlam olduğu, anlamak istemeyenlere de anlatılacak ve mutlaka anlamaları sağlanacaktır. Çünkü bu çınarın kökleri bağımsızlık mücadelesinde can veren kahramanlarımızın kanıyla sulanmıştır; ve çünkü bu en değerli hazine, bizi bugün ve istikbalde ondan mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahlara karşı Türk Gençliği’ne emanet edilmiştir.
Vatanın her karış toprağını kanıyla kazanan şehitlerimizi ve Cumhuriyet çınarının köklerine can veren tüm kahramanlarımızı minnet ve saygıyla anıyor, Türk ulusunun ve ordusunun Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurduğu laik Cumhuriyetimizin 93. kıvanç yılını kutluyorum.

Dr.Mustafa Hüsnü Bozkurt

Cumhuriyet Halk Partisi

Konya Milletvekili

BOZKURT, SOSYAL MEDYADAN YAPILAN SİLAHLANMA ÇAĞRILARINI MECLİS GÜNDEMİNE TAŞIDI

CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, sosyal medyada yapılan “Silahlanma” çağrılarını Meclis gündemine taşıdı.
Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması ist?emiyle önerge veren Bozkurt, AKP’ye yakın sosyal medya hesaplarından” #AkSilahlanma”, “AKMilitanlar” başlıkları altında yapılan çeşitli açıklamalarda, silahlanılarak milis güçleri oluşturulması gerektiği, hedefte de tüm muhalefetin ve Kemalistlerin olduğu ifadelerinin yer aldığını belirtti.

“ÜLKEYİ İÇ SAVAŞA SÜRÜKLEMEYE YÖNELİK TEHDİT İÇEREN MESAJLARDAN HABERİNİZ VAR MI?”

Son olarak kendisini “Osmanlı Ocakları 1453” Genel Başkanı ve “Ümmet Ocakları” kurucu Genel Başkanı olarak tanıtan Emin Canpolat adlı kişinin sosyal medya hesabından, “Bizimle hareket eden tüm kardeşlerimize duyurumuzdur. Vatan için Bayrak için Erdoğan için silahlanın” diye çağrı yaptığını ifade eden CHP’li Bozkurt Başbakan’a, milleti bölmeye, ülkeyi mezhep ve siyasi görüş temelli bir iç savaşa sürüklemeye yönelik ciddi tehdit içeren bu tür mesajlardan bilgisi olup olmadığını, 15 Temmuz ihanet kalkışmasının amaçlarına paralel bu vahim çağrılar hakkındaki düşüncelerini sordu.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in de, 5 Ekim 2016 tarihinde katıldığı bir canlı yayın programında silahlanma hikayelerinin kulağına geldiğine, bunu gizlemenin bir anlamı olmadığına, bunun yasal hale gelmesi talebini dile getirdiğine yönelik açıklamalarına dikkat çeken Bozkurt, “ Başkent Ankara’nın belediye başkanlığı koltuğunda bulunan bir kişinin televizyon kanallarından silahlanmayı desteklediğine yönelik ve çok tehlikeli sonuçları olabileceği su götürmeyen açıklamaları hakkında düşünceniz nedir; kendisine bu açıklamaları sorulmuş mudur?” sorusunu yöneltti.

CHP’ LİLERİ, KEMALİSTLERİ, İLERİCİLERİ HEDEF GÖSTEREN GERİCİ YOBAZ İÇ SAVAŞ KIŞKIRTICILIĞI YAPANLAR HAKKINDA DA İŞLEM YAPILACAK MI?

Önergesinde, “Sosyal medya hesaplarında Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, devlet yöneticileri hakkında hakaret veya tehdit içeren açıklamalarda bulunan kişilerin tespit edildiği ve haklarında işlem yapıldığı bilinmektedir.” ifadelerine yer veren CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, “Hal bu iken; “#AkSilahlanma” , “AKMilitanlar” başlıkları altında, “Osmanlı Ocakları 1453” ve “Ümmet Ocakları” gibi kurumsal kimlikler kullanılarak, AKP yanlısı olmayan muhalif kesimlere, özellikle ulusalcı ve Kemalist görüş sahiplerine yönelik hakaret ve tehditlerde bulunan bu kişilerin de tespit edilerek, haklarında yasal işlem yapılması düşünülmekte midir? Başbakan olarak, ilgili makamlara talimat vermeyi ve bu iç savaş kışkırtıcılığını sonlandırmayı düşünüyor musunuz?” sorularını yöneltti.

KONTİMDER’de terörle mücadele tartışıldı

http://www.memleket.com.tr/kontimderde-terorle-mucadele-tartisildi-969770h.htmKonya Tesisat ve inşaat Malzemecileri Derneği (KONTİMDER) Bilgi Aktarım Programına bu hafta AK Parti Konya Milletvekili Dr. Abdullah Ağralı ve CHP Konya Milletvekili Dr. M. Hüsnü Bozkurt misafir oldu.

KONTİMDER Şehit Ömer Halisdemir Konferans Salonunda gerçekleştirilen programda, ‘Terörle Mücadele’ konusu masaya yatırıldı. Programa, Konya Sanayi Odası Meclis Başkanı ve İpekyolu Sanayici ve İşadamları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Tahir Şahin, Türkiye Harp Malulü, Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği Konya Şube Başkanı Mustafa Işık, Konya Şehit Aileleri Derneği Başkanı Recep Pekdemir, dernek üyeleri, çok sayıda misafir ve basın mensupları katıldı. Programın yanısıra KONTİMDER katılımcılara aşure ikram etti ve zihinsel engelli çocuklarımızın eğitim aldığı Karatay Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi Okulu’nun ürünlerinin sergilendiği bir kermes organize edildi.

kontimder’de-terorle-mucadele-tartisildi-(1).jpg

Programın açılış konuşmasında, 15 Temmuz’da milletimizin demokrasiye sahip çıkma çabasının takdire şayan olduğunu belirten KONTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Osman Başaran, “Bu programı Yenikapı ruhundan feyz alarak organize ettik. Konu çok önemli ve birlik ve beraberlik zamanıdır diyoruz. Aynı zamanda zihinsel engelli çocuklarımızın eğitim aldığı Karatay Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi Okulu’nun ürünlerinin sergilendiği bir kermes organize ettik. Okulu ziyaret etmenizi özellikle tavsiye ediyorum. Diğer taraftan KONTİMDER olarak organ bağışı kampanyası başlattık, bu konuda farkındalık yaratmak istiyoruz. Bu programa katılımınızdan dolayı herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu. Konya Şehit Aileleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cafer Çelik ve Türkiye Harp Malulü, Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleri Derneği Konya Şube Başkanı Mustafa Işık’ın yaptığı konuşmaların ardından ‘Terörle Mücadele” söyleşisi başladı.

kontimder’de-terorle-mucadele-tartisildi-(6).jpg

TERÖRLE MÜCADELENİN İLACI DEMOKRASİDİR

CHP Konya Milletvekili Dr. M. Hüsnü Bozkurt, terörle mücadelenin birinci sınıf demokrasi ile sağlanabileceğini vurgulayarak, terörün en büyük ilacının demokrasi olduğunu söyledi. Türkiye’de demokrasinin yok edilmeye çalışıldığını belirten Bozkurt, “Yenikapı’ya CHP 12 maddelik bir metinle geldi ama tek bir satırına itibar edilmedi. Anayasal düzen tanınmıyor. Anayasaya uyulmadığı için devlet krizi yaşanıyor ve Türkiye yönetilemiyor. Böyle giderse terörün hakkından gelemeyiz. Bütün terör örgütleri emperyalist güçlerin taşeronudur” diye konuştu. Türkiye’nin 1984 bu yana terör örgütü ile mücadele ettiğini kaydeden Bozkurt, “Türkiye etrafı çok sorunlu coğrafya ile çevrilmiş bir bölgede yer alıyor. Bunun yanında sosyal ve ekonomik sorunları mevcut. PKK terör örgütü yanında bir de FETÖ örgütü ortaya çıktı. 1970 yıllardan bu yana yapılanan bu örgüt, 2002 yılından sonra iktidardaki hükümetin bütün olanaklarını ve kadrolaşma imkanlarını kullanmıştır “dedi. Bozkurt, ilke olarak doğru buldukları ama uygulamada yanlış olan bir çözüm süreci projesinin uygulanmaya konulduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: “Fikrim, Türkiye kendi Kürt yurttaşları ile barışmak zorundadır. Kendi yurttaşlarımızla düşman değiliz. PKK yurttaşlarımıza zarar veriyor. Çözüm sürecinin ne başı, ne sonu, ne hedefi asla ortada değildi. 7 Haziran seçimleri yaşandı ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu seçim sonuçları tanınmadı. Yandaş medya kaosu seçti diye manşet attı. Türkiye çok uzun bir süredir yönetilemiyor. Biz neyle nasıl mücadele edeceğiz. Ülkeyi yönetenlerin söylediği lafların neyi ifade ettiğinin farkında olması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti çarşıda pazarda bulunmuş bir devlet değildir. Sınırlarımız kanla çizdik. Cumhuriyetimizin ana felsefesine saygısızlık etmek kimseye yarar getirmez.”

kontimder’de-terorle-mucadele-tartisildi-(7).jpg

TERÖRÜ YARATAN ZEMİNİ YOK ETMELİYİZ

Türkiye’nin bulunduğu kritik coğrafyada zorlu bir süreçten geçtiğimize dikkat çeken AK Parti Konya Milletvekili Dr. Abdullah Ağralı, sıkıntılı süreci birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek, tartışarak, çözüm üreterek aşamamız gerektiğini söyledi. Ağralı, 30 yılı aşkın Türkiye’nin en büyük probleminin terör olduğunu belirterek, “Terör dünyanın da sorunu. Ateş düştüğü yeri yakar. Terörle mücadelede en titiz davranması gerek ülke biziz. Terörü ortadan kaldırmamız için, ortaya çıkış sebeplerini bilmemiz lazım. PKK’nın 42 ülkede bürosu var. Büro açmak için o ülkenin istihbaratı ile ilişkide olması lazım. Maalesef müttefik dediğimiz ülkelerin tamamı Türkiye karşı terörü destekleyen ülkeler konumunda. İş öyle bir noktaya geldi ki artık gizlemiyorlar. PKK’nın bilenen terörist sayısının 5 katı kadar terörist öldürüldü ama bitmiyor. Teröre kaynak oluşturan bir zemin var. Bu zemin ortadan kaldırılmadığı sürece terör bitmeyecek” diye konuştu. 15 Temmuz’dan sonra hiç olmadığı kadar terörle mücadele de etkin bir sonuçlar alındığını kaydeden Ağralı, “Bölgeyi dolaşan biri olarak buna şahidim. Terör dediğiniz zaman Avrupa ülkeleri, Rusya, İsrail ve ABD’yi görmeniz lazım. ABD aleni olarak terörü destekliyor. T.C. kurulduğundan bu yana devlet ile millet kavgalı hale getirilmeye çalışıldı. Bütün enerjimiz buraya harcandı. İnsanımız ve maddi olarak kaynaklarımız heba edildi. AK Parti terörü bitirmek adına çözüm sürecini başlattı. Siyasi bir bedeli olsa da bunu göze aldı. T.C. tarihinin en büyük projesiydi. Şu anki sıkıntılı dönemden çıkış noktası birlik ve beraberliğimizi korumaktan geçiyor. Terörün kaynağı sadece içerde değil. Etrafımıza iye bakmamız lazım” dedi. Ağralı, KONTİMDER’in sosyal sorumluluk kapsamında zihinsel engelli kardeşlerimizin ürünleri için kermes düzenlemesi ve organ bağışı ile ilgili çalışmalarından dolayı tebrik ve takdir ettiği söyledi. Haber Merkezi
Memleket.com.tr

CHP KONYA MİLLETVEKİLİ MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT: -İSTANBUL’UN KURTULUŞU’NA NEDEN GEREKEN ÖNEM VERİLMEDİ?

husnu-bozkurtCHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, Başbakan’ın yanıtlaması istemiyle önerge verdi; İstanbul’un fethini görkemli törenlerle kutlayan Devlet yetkililerinin, kurtuluşunu neden es geçtiğini sordu.

İstanbul’un yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi de 1600 yıla kadar uzanan, kıtaları birleştiren, yüzyıllar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yaparak medeniyetleri buluşturan, geçmişten günümüze dünyanın en önemli kentlerinden biri olduğunu belirten Bozkurt, 29 Mayıs 1453’te 2. Mehmed (Fatif Sultan Mehmet) önderliğindeki Osmanlı ordusu tarafından fethedilmesinden sonra da400 yıldan uzun bir süre Osmanlı hakimiyetinde kaldığını ifade etti.

6. Mehmed’in (Sultan Vahideddin) padişahlığında Mondros Mütarekesi’ni takiben 13 Kasım 1918’de İtilaf donanmasınca işgal edilen İstanbul’un yaklaşık 5 yıl süren işgalin ardından, 6 Ekim 1923 tarihinde Milli Mücadele’yi yöneten Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki TBMM ordularının Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordusunun şehre girmesiyle işgalden kurtulduğuna dikkat çeken Bozkurt, böylelikle kentin, 29 Mayıs 1453’te Osmanlı himayesine alınmasının ardından 2. kez emperyalist güçlerden kurtarıldığını ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında kaldığını belirtti.

İSTANBUL’UN GERÇEK VE TEK KURTULUŞU 6 EKİM 1923 TARİHİDİR

İstanbul’un Fethi’nin tarih sayfamızın altın yapraklarından biri olduğunu, bunun için de geçtiğimiz Mayıs ayında fetihin 563. yılında Yenikapı’da görkemli bir tören düzenlendiğini dile getiren CHP’li Bozkurt, buna karşın, İstanbul’un gerçek ve tek kurtuluşu olan 6 Ekim 1923 tarihinin 93. yıl dönümüne hak ettiği ve beklenen önemin verilmemesinin tepkilere neden olduğunu belirtti.

Önergesinde, özel bir kutlama organizasyonunun yapılmaması bir yana, Devlet yetkililerinin en azından tören, sempozyum vb. bir etkinlik düzenlemek yerine, bu önemli günü sade mesajlarla geçiştirmelerinin kamuoyunda eleştirileri de beraberinde getirdiğine dikkat çeken Bozkurt, “ Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda düşman işgalinden kurtulan illerimizin ve ilçelerimizin kurtuluş yıl dönümleri her yıl çeşitli etkinlik ve törenlerle kutlanmaktayken, İstanbul’un Türk ordusunca emperyalist işgalden kurtarılmasının 93. yıl dönümünde Meclis Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık tarafından herhangi bir kutlama, etkinlik, anma gibi program düzenlenmemesinin, böylesi önemli bir günün tarafınızca yalnızca birkaç cümlelik mesaj, Cumhurbaşkanı’nca da Vali Vasip Şahin ile Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a gönderilen tebrik telgrafı ile geçiştirilmesinin gerekçesi nedir?” sorusunu yöneltti.

CHP’li Bozkurt ayrıca, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın laik, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayan ve milletçe verilen çok önemli bir mücadele olduğunu, bu mücadelenin en önemli sonuçlarından birinin de, 6 Ekim 1923’te İstanbul gibi bir dünya kentinin Türkiye Cumhuriyeti topraklarında kalmasını temin ettiğini hatırlatarak, “Bu bilinç ile milli birlik ve beraberliğimize de hizmet edeceği düşünülerek, önümüzdeki yıldan itibaren İstanbul’un Kurtuluşu’nu görkemli törenlerle kutlamayı düşünüyor musunuz?” sorusunu yöneltti.

CHP’li Bozkurt’tan Öğrenci Andı Önerisi

husnu-bozkurt

CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, İzmir Karşıyaka’daki bir ortaokulda öğrencilerin andımızı okumalarına karşı çıkan okul müdürünün “Kendinize gelin. Dingo’nun ahırı mı burası?” diye tepki göstermesiyle yeniden alevlenen Öğrenci Andı ile ilgili tartışmaları Meclis gündemine taşıdı.

 

Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlanması için önerge veren Bozkurt, ülkemizin uzunca bir süredir, yükselen terör olayları ile mücadele ettiğini, özellikle son 1 yılda artan saldırılar neticesinde yüzlerce sivil yurttaşımızın ve vatan topraklarını koruyan güvenlik güçlerimizin şehit edildiğini hatırlatarak, terörle mücadele verdiğimiz bu süreçte, ordumuz ve milletimizin iradesiyle bertaraf edilen 15 Temmuz  hain darbe girişiminin de, tarihimizin en kirli kumpaslarından biri olarak ulusal hafızamıza kazındığını ifade etti.

CHP’li Bozkurt, yaşadığımız bu kritik süreçte milli birlik ve beraberlik çağrılarının sözde kalmaması ve darbe ihanetinden gereken dersin alındığının milletimize gösterilmesi adına, 8 Ekim 2013 tarihinde kaldırılan “Öğrenci Andı” nın okullarda yeniden okutulmasının ve kamu kurum ve kuruluşlarından kaldırılan “TC” ibaresinin yeniden konulmasının düşünülüp düşünülmediğini sordu.

ANITKABİR’DE YAPILAN ÇOCUK PARKINI MECLİS GÜNDEMİNE TAŞIDI

park-1Anıtkabir’deki tepki toplayan çocuk parkı ile ilgili CHP de harekete geçti. CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, Başbakan Binali Yıldırım’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde şu soruların yanıtını istedi:
1) Anıtkabir’in her yıl milyonlarca yurttaş tarafından ziyaret edildiği bir saygı mekanı olduğu göz önüne alındığında, çocuk oyun parkı yapmanın anlamı ve gerekçesi nedir?
2) Çocuk parkı yapımı fikri kime aittir; kimlerden onay alınmıştır?
3) Anıtkabir’in bir eğlence mekanı olmadığı, ailelerin çocuklarını oraya Atatürk’ü tanımaları ve anmaları amacıyla götürdükleri göz önüne alındığında, kamuoyunda da büyük tepkilere yol açan çocuk parkının ivedilikle kaldırılması düşünülmekte midir?
4) Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı olarak, Anıtkabir’e kurulan çocuk parkını, Atatürk’ün manevi hatırasına bir saygısızlık olarak görüyor musunuz?

 

14449026_10154688630287089_8854225614048783627_n

Demokrasi ve Rejim Değişikliği Paneli

Demokrasi ve Rejim Değişikliği panelinde, demokrasi geliştirilerek güçlü bir başbakanlığın olması gerektiği mesajı verildi

 

CHP Konya Gençlik Kolları Halk-Liselilerin düzenlediği Demokrasi ve Rejim Değişikliği konulu panele CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Eren Erdem ve CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt konuşmacı olarak katıldı. Panel’de Türkiye’nin birlik ve beraberliğine önem vermesinin yanında, demokrasisini geliştirerek güçlü bir başbakanlığın olması gerektiği mesajı verildi.

 

Konya Esnaf ve Sanatkârlar Odalar Birliği Salonunda gerçekleştirilen Demokrasi ve Rejim Değişikliği panelinin yöneticiliğini CHP Konya İl Başkan Yardımcılarından Mehmet Gayretli yaptı. Panele, CHP Konya İl Başkanı Mehmet Ali Ünal, yönetim kurulu üyeleri, CHP Parti Meclisi Üyesi İstanbul Milletvekili Eren Erdem, CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt, İlçe başkanları, Eğitim-İş Genel Sekreteri Mehmet Altıntop, gençlik kolları ve partililerin yanı sıra sivil toplum kuruluşları ve sendika temsilcileri katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan CHP Gençlik Kolları Halk-Liseliler Başkanı Mehmet Emin Altunses, “ Bizim fikrimiz ve zihnimiz Mustafa Kemal’dir. Nefesimiz yettiği kadar mücadelemiz devam edecektir. Kadını ve erkeği ayıran siyasal iktidardan ahlak dersi almaya ihtiyacımız yoktur. Cumhuriyetimize sonsuza kadar sahip çıkacağız” dedi.

CHP Konya İl Başkanı Mehmet Ali Ünal’da, “Buradan Konyalı hemşerilerimize sesleniyoruz. Ülke olarak iyi günlerden geçmiyoruz. Bu dönemi ancak Mustafa Kemalin ışığında aşacağız. Konya’da halkımızın desteğiyle milletvekilimizi artıracağız. Bunu birlikte başaracağız. Bu memleketin taşı toprağı milletindir. Birileri bu memleketin yüzde 50’si bizim diyor. Bu milleti bölemezsiniz. Bu ülkenin sahibi bizler ve milletimizdir. Sizi başkanlık yok diyoruz. Bunun yerine demokrasi ve meclis diyoruz. Birlikte ülkemize sahip çıkıp, üretip yaşamımızı sürdüreceğiz. Bu ülkenin başbakanı şehrimizden çıktı. Taşkentliler mert olur. Teslim olmazlar. Başbakan sözünün arkasında dursun. Çocuklarımızın arkasında durması gerekenler Ensar Vakfının arkasında durdular. Bu yanlıştan dönsünler” diye konuştu.

Devletin Görevi Çocuklarımızın Namusunu Korumaktır

Panelde konuşan CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt ülke gündemini değerlendirerek, “Karamandaki olay, ülkemizin üzerine ve cumhuriyetimizin genlerini çökmüş çağ dışı bir olaydır. Bu ülkenin çocukları, kadınları ve erkekleri her şeyiyle devlete emanettir. Devletin ve iktidarın görevi Karamandaki çocuklarımızın namusunu kurtarmaktır. Bugün yaşanılanlar sistematik biçimde laiklik ve bilisellikten uzaklaşmanın sonucudur. Laik cumhuriyete savaş açanların ülkeye ne hale getirdiği ortadadır. Sorunlarımız büyüktür. Cumhuriyet başarılı bir projedir. Yokluk içinde dünyanın en namuslu ve en ahlaklı ülkesini Mustafa Kemal’le birlikte milletimiz kurmuştur. 56 İslam ülkesinin içinde bulunduğu coğrafyada 1 milyar 200 milyon insan yaşamaktadır. Bu coğrafyada nüfusunun yarısı kadın olan ülkemiz cumhuriyettir. Bugün ayakta kaldıysa bunun temelinde ahlaklı ve namuslu insanların hamurundan kaynaklıdır. Son din dinimiz İslamdır. Temeli ise yaratılmışı yaratandan dolayı sevmektir. Biz milletvekilinin kursi dokunulmazlığının dışında diğer dokunulmazlığının kaldırılmasını savunuyoruz. Bugün ülkemizdeki dokunulmazlığının kaldırılması tamamen gündemi saptırmadır. Dünyada kredisi sıfırlanmış insanların kendilerine hala güçlü denmeleri için oyalıyorlar. Biz bu konuda haklıyız. Ne yaparlarsa yapsınlar Anadolu insanını bölemezler. Cumhuriyetimize ve değerlerine sahip çıkmaya devam edecektir.  Gerek dokunulmazlıklarla gerekse başkanlıkla bu ülkede rejim değiştiremezler. Buna ne Anadolu İnsanı nede biz izin vermeyeceğiz. Ülke yönetiminde asıl olan ahlaktır. Geldiğin yeri bilmektir. Bugüne kadar iç savaş çıkmadıysa bunun en önemli nedeni Türk ve Kürt kardeşliğidir. Birbirlerine olan sevgidir. Kardeş kavgasına izin vermeyeceğiz. Bu ülke laiklik ve iç barış olmadan bütün kalmaz. Onun içinde laik cumhuriyetimize ve iç barışımızı hep birlikte koruyacağız.”

Ülkede Getirilecek nokta, Güçlendirilmiş Bir Başbakanlıktır

CHP Parti Meclisi Üyesi İstanbul Milletvekili Eren Erdem’de Türkiye’ye getirilecek noktanın güçlendirilmiş bir başbakanlık olduğuna dikkat çekerek, “Dokunulmazlık konusunda samimi olmayan iktidar partisi meclisteki fezlekeleri işleme koymak istiyor.  Dokunulmazlık kürsü ile sınırlansın diyoruz. Ama bunların niyetinde bu yoktur. Bu bir oyalamadır. Gelinen noktada ülkeyi yönetenlerin korkuları yanlış yaptırıyor. Herkes bir birinden korkuyor. Asla başkanlığı getiremeyecekler. Getirecekleri nokta güçlendirilmiş bir başbakanlık olacaktır. Biz anayasayı ilk dört maddeyi koruyarak restore ederek yenileyeceğiz. Dört maddeden taviz verilmeyen bir anayasa olsun istiyoruz. Tarihte İslama en büyük zararı saraydaki ulemalara anlattıranlar vermiştir. Biz Karbela’da birileri gibi yezitle birlikte değiliz. Hz. Hüseyin’le beraberiz. Biz sarayların gösterişlerinin karşısındayız. Komşusu aç iken tok yatanlar bizden değildir diyenlere soruyorum? Aç olan çocuklar ve yoksul sayısı çoksa bunu nereye koyacaksınız. Ensar Vakfında görülmesi gereken olayın sorumlusunun ülkeyi yönetenler olduğudur. Ahlak rafa kaldırılmış ve bütün değerler sömürü haline gelmiştir. Bunun karşısında olmak ve değiştirmek bizim görevimizdir.  Gerçekleri korkmadan milletimize anlatacağız. Parlamentodaki muhalefeti yok etmek için fezleke gönderiyorlar. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ensar Vakfı hemen kapatılsın. Ancak ahlak kriterleri yüksek olan vakıflarımız vardır. Bunları ayırmak gerekir. Biz tacizcileri aklayanlarla aynı masada siyaset yapmayız. O çocukların hesabını sonuna kadar soracağız. Bu halkımızın da görevidir. Böylede olmalıdır” şeklinde konuştu.

Daha sonra Eren Erdem kitaplarını imzaladı.

CHP’den KPSS İle Atamalar İçin 25 Bin Kadro Talebi

CHP Konya Milletvekili Mustafa Hüsnü Bozkurt, KPSS 1 2016 atamalarında 25 bin kadro açılması için kanun teklifi verdi

meclis

Bozkurt, KPSS/1 2016 atamalarında 25 bin kadro açılması için kanun teklifi verdi. 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA

 

 

Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve gerekçesi ekte sunulmuştur.

 

Mustafa Hüsnü BOZKURT

                                                                                                                                                                     Konya Milletvekili

GENEL GEREKÇE

 

2014 Kamu Personeli Seçme Sınavına girmiş 1.128.032 lisans, 779.314 ön lisans ve 1.683.696 ortaöğretim mezunu olmak üzere 3,5 Milyon memur adayına, Kasım 2014/2 atamasında 5067 kadro verilmiştir. Aynı şekilde Haziran 2015/1 atamalarında verilen 9600’ü sağlık personeli olmak üzere 13 Bin 213 kadro, atanmayı bekleyen memur adayları için hayal kırıklığı yaratmıştır.  Bunlara ilaveten birçok kurumun merkezi atamadan çıkartılması mağduriyetleri iki katına çıkarmıştır. Yıllarca okuyup, büyük maddi ve manevi emeklerle KPSS’ye hazırlanan adayların bir diğer önemli sorunu da, kamu personeli alımında uygulanan mülakat sistemidir. Pek çok kişi, KPSS neticesinde yüksek puan aldıkları halde merkezi atama yerine, mülakata tabi tutulmakta ve böylelikle adayların memurluk umudu azalmaktadır.

Netice itibariyle memur adayları, atamalardaki mağduriyetlerin giderilmesini beklemektedir. ler.

Bu kanun teklifi ile KPSS/1 2016 atamalarında KPSS mağdurlarına 25 bin kişilik kadro açılması öngörülmektedir.

 

GENEL KADRO VE USULÜ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME İLE DEVLET MEMURLARI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ

 

 

MADDE 1- 13/12/1983 tarihli ve 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 20- Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerde istihdam edilmek üzere teknik hizmetler ve genel idare hizmetleri sınıfından dokuzuncu ve onuncu derecede 25.000 adet memur kadrosu ihdas edilmiştir. Bu kadroları, hizmet sınıfı ve derece değişikliği yapmak suretiyle idarelerden uygun görülenlere tahsis etmeye Devlet Personel Başkanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu yetkilidir.”

MADDE 2- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

“GEÇİCİ MADDE 43- 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 17 nci maddesi kapsamında ihdas edilen kadrolar 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Kanununun sınırlamalarına tabi olmaksızın 01/07/16 tarihine kadar doldurulur.”

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.