Ülkesi İçin Canını Veren “Sakıncalı Piyade”: UĞUR MUMCU

Kahredici suikastın üzerinden tam 28 yıl geçti. Yüreği Tam Bağımsız Türkiye için çarpanların sesi, nefesi, umudu, kalpaksız Kuvayı Milliyeci, “sakıncalı piyade” Uğur Mumcu tam 28 yıl önce 24 Ocak 1993 günü katledildi.

Karlı bir Pazar sabahında, evinin önündeki paramparça gövdesinin kalıntıları ve deliller çalı süpürgeleriyle süpürülürken, milyonlarca insanın göz yaşı döktüğü sırada, karanlık merkezlerinde çok sayıda odak sevinçle ellerini ovuşturuyordu. Kimler miydi bu karanlık odaklar? Silah kaçakçıları, eli kanlı katiller, şeriat devleti özentileri, uyuşturucu tacirleri, devleti soyanlar, bölücü terör örgütleri, Asala’cılar, diplomatlarımız öldürülürken zırhlı araç yerine devlete tenekeden otomobil pazarlayan silah tacirlerinin aracısı siyasetçiler, küçücük çocukların beyinlerini köreltmek için Aramko’dan maaşlı din tacirleri ile bunlara göz yuman darbeci faşist generaller, emperyalist ajanlar, mafya-tarikat-siyaset ortaklığı ve bütün bunları Türk halkından saklamaya çalışan gazete TV sahibi bazı holding patronları…

Uğur Mumcu’yu bunlardan hangisi katletti? Belki biri, belki de hepsi adına kiralanmış tetikçiler… Karanlık odakların Uğur Mumcu’yu aramızdan çekip alması için o kadar çok nedeni vardı ki? 25 Ağustos 1975 tarihinde yazdığı “Sesleniş” başlıklı şiirsel yazısında adeta gelecekte kendisini hedef alacakları işaret ediyordu. 12 Mart faşist darbesi sırasında idam edilen, öldürülen, işkence gören, yargılanan devrimciler anısına yazdığı yazısının bir bölümünde şöyle diyordu:

“Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı, bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.”

“Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağıramamış insanların” sessizliği de Uğur Mumcu cinayetinin hiç tartışılmamış nedenlerinden biriydi…

Oysa, Uğur Mumcu’nun aynı yazısı, çarpıcı şekilde belirttiği gibi; elde ettiği olanakları, avukatlık diplomasını, gazeteciliğini, siyasal ilişkilerini para babalarının emrine sunmayı, bankerlerinin canavarca cinayet işleyen çocuklarının emrine, silah kaçakçılarının, devleti dolandıranların emrine sunmayacağını gencecik bir avukatken ilan ediyordu:

“Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık, kışlık katlarımız, arabamız olurdu. Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.

Öldürüldük ey halkım unutma bizi!..”

Ve Uğur Mumcu’nun dediği gibi mimarlar, mühendisler, doktorlar, avukatlar, siyasetçiler, gazeteciler, bilim adamları, yüreği ülkesi için çarpan yurtsever aydınlar hep öldürüldüler. Kendilerinden sonra gelecek kuşaklara bağımsız, özgür, “çağdaş uygarlık düzeyinin ötesine” geçebilmiş mutlu insanların ülkesini bırakabilmek için. Ama hep öldürüldüler. Hain kurşunlarla, çapraz ateşlerle, bombalarla…

İşte bu fedakâr aydınlarımızı unutmamak için her yıl bu günlerde “Adalet ve Demokrasi Haftası” etkinlikleri düzenleniyor. Bu haftada daha önce katledilen demokrasi şehitlerimizi ansak bile esas olarak 31 Ocak 1990 tarihinde katledilen Atatürkçü Düşünce Derneğimizin Kurucu Genel Başkanı Muammer Aksoy ile Uğur Mumcu cinayetini ele alıyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışından yarım asır sonra Atatürkçü Düşünce Derneği kurma gereksinimi duyarak 49 arkadaşıyla birlikte kısa zamanda ülkenin en büyük demokratik kitle örgütü olacak olan ADD’yi kuran Muammer Aksoy, geçmişte verdiği pek çok mücadele yanında Kemalizm düşüncesine sahip çıkmanın bedelini canıyla ödeyecekti. Ve Uğur Mumcu “Sesleniş” başlıklı yazısında Muammer Aksoy’un geçmişte verdiği “milli petrol” kavgası nedeniyle hedef alınacağını da şu satırlarla tespit ediyordu:

“Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk: Komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşında, emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı, daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi.”

Ülkesine yaraşır bir anayasa yapma mücadelesi veren, bu anayasada bağımsız ve onurlu bir ülkede olması gereken esasları belirleyen, bu amaçla milli petrol kavgası veren, parasız çağdaş ve milli eğitim mücadelesi veren öğretmenlerin yanında olan, unutturulmak istenen Atatürk ilkelerini savunan Muammer Aksoy, Uğur Mumcu’nun “dinlemediler” öngörüsünün ötesinde kanlı bir cinayetle yok edildi.

Uğur Mumcu’nun katledildiği 24 Ocak ülkemiz tarihinde karanlık bir gün. 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan ekonomik kararlara bir avuç yurtsever aydın “bu kararların ancak demokrasinin ortadan kaldırıldığı bir dikta yönetimiyle uygulanabileceği” uyarısını yapıyordu. Bu uyarıyı yapanlar arasında Uğur Mumcu da vardı. Nitekim 7,5 ay sonra ABD emperyalizminin “bizim oğlanları” 12 Eylül 1980 darbesi ile demokrasiye son verdiler. Bugün her fırsatta “darbelere karşı” olduğunu söyleyenler, 24 Ocak 1980 kararları ile 12 Eylül 1980 faşist darbesinin açtığı yoldan yürüyorlar. Ve Uğur Mumcu karşı çıktığı 24 Ocak kararlarının üzerinden tam da 13 yıl geçtikten sonra bir 24 Ocak günü katledilecekti.

Uğur Mumcu katledilmeden hemen önce on binlerce insanımızın ölümüne neden olan bölücü terör örgütü ve bu örgütün karanlık ilişkilerini ele alan yazılar yazıyordu. Öğrendiklerini bize aktarmaya fırsat bulamadan katledildi. Uğur Mumcunun katlinden 6 yıl sonra bölücü terör örgütünün sözde lideri yurtdışında yakalanarak ülkemize getirildi ve yargılandı. Terör örgütünün sözde liderinin yakalanması sonrasında ülkemizin özellikle Güneydoğusunda yeniden huzur ortamı doğdu. Bu huzur ortamının gelmesinde fedakâr bazı kamu görevlilerinin büyük katkıları oldu. Bu fedakâr insanlardan biri de Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan idi. Diyarbakır’ı kısa sürede bir huzur kentine dönüştüren Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan yine bir 24 Ocak günü, 24 ocak 2001 tarihinde akşam saatlerinde pusuya düşürülerek katledildi. O tarihten sonra Diyarbakır yeniden terör ile anılmaya başlandı.

Ülkemizin özgürlüğü, bağımsızlığı ve mutluluğu için binlerce insanımızı feda ettik. Belki daha binlercesi seve seve hayatlarını feda edecek. Ancak Uğur Mumcu’nun sözleri kulaklarımızda çınlıyor:

“UNUTMA EY HALKIM UNUTMA BİZİ”

Evet unutmadık… Unutmayacağız… Mezarlarınızda top güller açacak…

Dr. M. Hüsnü BOZKURT ve arkadaşları.

Bu yazıyı sosyal medyada paylaş